29 Mart 2016 Salı
Azıcık yokum
Sessizce düşünmeye ihtiyacım var.
Azıcık uzak kalıp, hayâllere veda etmeliyim.
Elde kalan, gerçeğe bakmalıyım.
Akılda kalan soruları cevaplamalıyım. Senden önce ilk ben kendimden emin olmalıyım.
Azıcık yokum.
Azıcık yorgunum.
Biraz da özlüyorum. Geçmişe gidiyorum ve sana bakıyorum. Gözlerimi kapatıp sesini duymaya çalışıyorum.
Uyanıyorum, hala gerçekler avuçlarımın içinde.
Peşimi bırakmayan anılarım var.
Yüzüne kapatamadığım kapılar.
Sonu olmayan yollar.
Biraz daha ağırlaşıyor göz kapaklarım.
Daha çok yoruluyorum.
Yanıtsız kalan sorularla başbaşa yine yanlız kalıyorum.
Çılgınca sana koşmak istiyorum. Takılıp düşeceğim diye korkuyorum.
İşte bu yüzden ben azıcık gidiyorum.
Azıcık yokum.
Mimoza'lı gitmeler dilerim.
29.03.2016
Betül
24 Mart 2016 Perşembe
Hissizim
Yada kalbinizi dinlemek yerine, kulağınızı tıkadığınız?
Birçok sorular aklınızda dolanırken, hiçbirine kesin bir cevap veremediğiniz.
Alacağınız cevaptan korktuğunuz veya cevabı bildiğiniz halde kabullenemediğiniz için kendinize söylemeyi müsade etmediğiniz zamanlar.
Hani sanki o bir kelimeyi kendinize söylerseniz, herşey çözülecek lakin o kelime bir o kadarda herşeyi berbat edecekmiş gibi.
Göz yaşlarınızı yüreğinize sakladığınız zamanlar oldumu?
21 Mart 2016 Pazartesi
Assalamualaikum Beijingi
Kore dizilerinden başka bir şey izlemeyen ben, geçen instagram'da dolaşırken bir fotoğrafla karşılaştım. Fotoğrafda yazan replik öyle bir çekdiki beni, filmi hemen izledim.
Selamünaleyküm Pekin !
Film Endonezya ve çin arasında geçiyor. Başkarekterimiz Esma, Pekin'den en samimi arkadaşı vesilesi ile iş teklifi alıyor. Esma kızımız biraz gezmek için dışarı çıktığında otobüste arkasında oturan Zhong Wen ile tanışıyor. En hoşuma giden kısımda, Zhong'un ona el uzatması lakim Esma'nın dinimizden sebep elini vermemesi.
Zhong Wen, Esma'ya Ashima diye seslenir. Esma neden böyle seslendiğini sorduğunda Zhong Wen Esma'nın eline bir kitap verip otobüsten ayrılır. Bu kitapta güzel yüzlü Ashima kızın hikayesi anlatılmaktadır.
Tabii Tevafuk yine onları bulur ve Esma'nın Rehberi birgün gelemeyip, Zhong Wen'i gönderir.
Bu tatlişler Pekin'i gezerler ve gittikçe yakınlaşırlar.
Ve birgün Camii'yi gezmek için gittiklerinde Zhong Wen oraya giremiyeceğini söyler. Böylelikle onun müslüman olmadığını öğreniyoruz ve Esma ile birlikte çok üzülüyoruz. Ama hemende üzülmeyelim, tevafuk onları boşuna bulmamıştır değilmi?
Zhong Wen Esma'ya dini hakkında sorular sormaya başlar ve islam hakkında daha fazla bilgi alır.
Herşey çok güzel giderken Esma'mız bir hastalığa yakalanıyor ve böylelikle Endonezya'ya geri dönüp tedaviye başlıyor.
Tabii oğlanımızın hiçbir şeyden haberi yok ve Esma ile irtibatta kalmak için sürekli ona mail'ler gönderiyor.
Bu süreçte Zhong Wen islama daha bir yaklaşıyor ve ta ta taaam müslüman oluyor.
Çok harika değilmi? Düşünsenize sizde sevdiğiniz birinin doğru yoldan gitmesine vesile oluyorsunuz.
Taze Müslüman oğlanımız ( kıhkıh) Esma'yı görmeye Endonezya'ya gidiyor ve nede görsün, Esma'mız çok hasta.
Zhong Wen onunla evlenmek istediğini söylüyor lakin Esma korkuyor. Böyle bir şekilde olmam seni hayal kırıklığına uğratır diyor.
Zhong Wen öyle bir seviyorki Esma'yı aynen şu şekilde söylüyor:

Bu sahnede gözyaşlarıma hakim olamadım.. Söylediği cümleler o kadar içten, o kadar sevgi doluyduki.
Bu filmden gerçekten çok etkilendim. Bir yandan islamı, bir yandanda masum, saf bir sevgiyi ele alan bu hikaye izlemeye değer. Aynı zamanda iyi bir ders çıkarabiliyoruz.
Herkes sevilmeyi, sevmeyi ister. Ve bu duyguyu tatmak için sadece Allah'a teslim olup Dua eşliğinde sabırla beklememiz gerekiyor.
En güzel sevgi, Allah yolunda olan değilmidir?
Benden bu kadar,
mimozalı tevfuklar sizi bulsun.
Filmi iylemek için : http://filmakinesi.org/assalamualaikum-beijing-izle.html
19 Mart 2016 Cumartesi
Alamanyalı kız mı ?
Hayır, hayır, hayır orda bir durun.
Birkere Almanya'da yaşıyorum diye, almanyalı olmuyorum. Olmuyorum yane, lütfen yanii olmuyorum. Olmuyorum da olmuyorum.
Neden mi bu kadar nefret ediyorum bu kelimeden? O zaman anlatayım efenim.
Şimcik bu Almanya dediğimiz yerden pek hoşlanmayan biriyim. Avrupa ülkesi diye "vay Almanya he" dediğiniz yerde hiçbir şey yok.
Misal büyük bir şehrin çarşısına gittiğimde pek birşey alamam. Tek kurtarıcım H&M dir. Ne Bershka, ne stradivarius, nede pull and bear var. Hatta Almanlara bu markayı söylediğinde " was ist das?" (ne bu?) derler. Eee sadece bir iki şehirde Bershka olunca insan bilmez tabese.
Kaffee mekanları pek yoktur, varsada tipik alman tasarımıdır.
"Ayy burası ne kadar güzel" diyeceğiniz çok nadir yerler vardır. Güzelmiş diyorsanız da mutlaka o mekanın sahibi Türktür. Anlıyacağınız gezecek yerleri az. Tarihi yerleri bilemi soğuk gözükür ya.
Almanya'nın soğuk olduğu gibi insanlarıda öyle.
Alman arkadaşın kurabiye getirdi, karşında yiyor. Senin canın çekmiş "bir tane alabilirmiyim?" diye soruyorsun ya, amam aman sakın sorma.
Cevap net "Hayır, o benim."dir. Bu cevabı alacağımı bildiğim için hiç bir zaman sormam. Ama Almanlar çok zeki, türklerin elinde yiyecek varsa, paylaşacaklarını bildikleri için hemen isterler.
Paylaşma duygusu, paylaşmayı bırak acıma duygusu yoktur bu insanlarda.
Otobüs duraktan kalkmak üzere kapıları kapattı, arkasından koşan çocuk yetişip" kapıyı lütfen açın" diye yalvarırken " vaktinde gelseydin" diyip yaklaşık 3 dakika yerinde durduğu halde çocuğu içeriye almayan şöför gördüm ben.
Birde müslümanlara karşı olan kesimimiz var tabisi. Okulda birkaç öğretmenim meselâ. Neyse okul konusuna hiç girip morelimi bozmak istemiyorum. Onuda başka zaman anlatırım.
Burda heryer saat 6dan sonra kapanıyor biliyormuydunuz? Hatta cumartesileri saat 4te, pazar günüde heryer kapalı zaten. Bayramlarında 3-4 gün heryerin kapalı olduğu oluyor. Marketler bile. Şekermi bitti? Türk komşu bulursan iste. Anlıyacağınız sokaklar ölü oluyor. Bugün biz ablamla çıktık, bir yerde oturalım dedik, ölü sokaklarda gezip sonunda bir dondurmacıyı kapatmak üzere yakaladık. Burdakiler rahatlarına düşkündür.
Biz Türkler tabii gezmeyi çok seven bir millet olarak burda çok sıkılıyoruz. Kendi adıma konuşuyorum yani. Şöyleki burda doğup büyüyenler, Türkiye'de yaşamayı istemiyorlar. Alışmışlar tabii. Ama ben, Türkiye'de yaşamış biri olarak, ordaki yaşamı tattığım için Almanya'dan nefret eder oldum.
Pek arkadaşımda yoktur burda. 4 tane samimi arkadaşım vardır, onlarlada uzak olduğum için arada bir görüşebiliyoruz.
İşte efenim, buyrun şimdi bana tekrar Alamanyalı diyin bakalım. Türkiye'yi bu kadar çok özleyen, hayallerini orda kuran bir Türk kızına bu kelime denmemeli efemim. Yoksa sinirler tepelere çıkıyor kıhkıhkıh
18 Mart 2016 Cuma
Azıcık ben
En zor olanda ilk yazıyı, ilk cümleyi yazmak değilmi? Ekran başında kaç dakikadır düşünüyorum acaba..10..20..belki 30 dakikadır?
Bütün yazmak istediklerim aklımda dolanırken, sadece ilk cümlenin bir türlü gelmemesi ne kadarda mikemmel değilmi? "Merhaba ben Betül" diyeceğim şimdi, siz "üf bu ne ya" diyip kapatacaksınız. Yok yok böyle olmasın.
Kapatmayın sakın, benimle kalın kıhkıh.
Azcık ben demiştik dimi?
Evet azcık ben.
Benim 9 yaşından beri yazılarla dolu defterlerim vardır. Bir süre sonra bu yazıları internette paylaşmaya başladım. Daha doğrusu hikayelerimi diyelim. Derken derken hepsini sildim. Tabii bütün yazılar defterlerde saklı.Bu arada şey defter koleksiyonum vardır.
Ve şuan İnstagram'da çektiğim foroğrafların altına yazılarımı paylaşıyorum. Ve bir kaç kere birileri " bunu senmi yazıyorsun? Alıntımı? Gerçekten çok güzel yazıyorsun." gibi yorumlar aldım. Ve sonra dedim ki kendime " sen Betül, neden Blog açmıyorsun he? " hııı ee açim o zaman. Hem tam bir korecan olduğum ve arada kore dizileri hakkında paylaşımlar yaptığım için öneri isteyenler çok oluyor. Bu önerilerimi artıkın burda yaparım hihihi.
Yani aslinda şöyle diyeyim; her türlü paylaşım yapacağım burda.
Hâlâ kendimden tam bahsetmedim aslında.
Şey ben Betül. Hıhı instagram'daki @itsbetulsert. 19 yaşında, Almanya'da grafik tasarım okuyan, hayallerine Pür-Hayâl design ile adım adım yaklaşan, saklı kalan şiirleri fotoğraflayan mimoza yazarı.
Mimoza'lı yazılar dilerim size.
Görüşmek üzere.